In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
She lives in abundance.
- Bolluk içinde yaşıyor.
It is lamentable to remember what abundance of noble blood hath been shed with small benefit to the Christian state. - Sir Walter Raleigh.
Australia is abundant in minerals.
- Avustralya'da mineraller bol miktarda bulunur.
Natural resources are not abundant in Japan.
- Japonya'da doğal kaynaklar bol değildir.
Why do you keep saying there's ample time?
- Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?
We have ample time to catch our train.
- Trenimizi yakalamak için bol zamanımız var.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
The original qipao was wide and loose.
- Orijinal qipao geniş ve boldu.
This is a bit too loose around my waist.
- Bu bana biraz bol geliyor.
This coat looks loose on me.
- Bu ceket üzerimde bol görünüyor.
She is one of the most generous people I know.
- O, tanıdığım en eli bol insanlardan biridir.
The portions at that restaurant are generous.
- O restorandaki porsiyonlar bol.
Tom drinks copious amounts of alcohol.
- Tom bol miktarda alkol içer.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
The rice we harvested is bountiful.
- Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.
The dress has a full skirt.
- Elbisenin bol bir eteği var.
She is still full of energy.
- O hala bol enerji var.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
We have a plentiful supply of water.
- Bol miktarda suyumuz var.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
We have had plenty of snow this year.
- Bu yıl bol karımız vardı.
We have had plenty of snow this year.
- Bu yıl bol karımız vardı.
There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
He endowed the college with a large sum of money.
- O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
These jeans are baggy.
- Bu pantolon torba gibi bol.
Tom wore baggy jeans.
- Tom bol kot pantolon giymişti.
I apologized profusely.
- Ben bolca özür diledim.
I apologized profusely for my being late.
- Geç kaldığım için bolca özür diledim.