She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
Tom filled in the blanks.
- Tom boşlukları doldurdu.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
What does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanında ne yapar?
I want to know if you'll be free tomorrow.
- Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
He idled away a whole day.
- Bütün bir günü boşa geçirdi.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom unloaded the car.
- Tom arabayı boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
I hunt elk in my leisure-time.
- Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.