Nehri bloke eden baraj çok geniş.
- The dam blocking the river is very wide.
Sen benim ışığımı engelliyorsun.
- You're blocking my light.
Park caddesine bir ağaç düştü, trafiği tıkadı.
- A tree has fallen across Park Street, blocking traffic.
Nehri bloke eden baraj çok geniş.
- The dam blocking the river is very wide.
O araba trafiği bloke ediyor.
- That car is blocking traffic.
Nehri bloke eden baraj çok geniş.
- The dam blocking the river is very wide.
Azınlık partisi, faturaların geçişini engellemek için son çabayı sarfetti.
- The minority party made a last-ditch effort to block passage of the bills.
Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.
- I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
- Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
O, bir blok ötede yaşıyor ve onun adı Susan.
- She lives a block away and her name is Susan.
Güney senatörleri 1930'lu yıllara kadar linç önleme yasasını engelledi.
- Southern senators blocked anti-lynching legislation through the 1930s.
Altı katlı bir apartmanın en üst katında yaşıyorum.
- I live on the top floor of a six storey apartment block.
Caddenin diğer tarafındaki apartman dairelerinde yaşıyoruz.
- We live in the block of flats just there on the other side of the street.
Onlar onun teklifini engellediler.
- They blocked his proposal.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.
- Emergency exits must be kept free of blockages for public safety.
Bana gözyaşı kanalımın tıkandığı söylenildi.
- I was told my tear duct was blocked.
Sadece burnum tıkanmadı fakat aynı zamanda ateşim yüksek.
- Not only my nose is blocked but also my temperature is high.
You're blocking the road - I can't get through.
There's a block in the pipe that means the water can't get through.
Anne Boleyn placed her head on the block and awaited her execution.
I tried to message, but you blocked me!.
A block of 100 tickets.
A block of flats.
His plan to take over the business was blocked by the boss.
The offensive linemen tried to block the blitz.
When the condition expression is false, the thread blocks on the condition variable.