When I got to school, the race had already finished.
- Ben okula vardığımda yarış zaten bitmişti.
The work is not finished yet.
- İş henüz bitmiş değil.
By the summer of 1920, the Red Scare was over.
- 1920 yazına doğru Kızıl Panik bitmişti.
It ain't over till the fat lady sings.
- Henüz her şey bitmiş sayılmaz.
We're almost out of sugar.
- Neredeyse şekerimiz bitmiş.
She discovered that she had run out of salt.
- Tuzunun bitmiş olduğunu fark etti.
Tom slumped against the wall, exhausted and miserable.
- Tom duvarın dibine yığıldı, bitmiş ve zavallı olarak.
We knew it was all over.
- Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
Nothing is final yet.
- Henüz hiçbir şey bitmiş değil.
This factory uses an integrated manufacturing system standardized from parts on through to finished products.
- Bu fabrika parçalardan bitmiş ürünlere kadar ölçünlenmiş entegre üretim sistemi kullanmaktadır.
The new bridge will have been completed by March.
- Yeni köprü marta kadar bitmiş olacak.
The new school building is expected to be completed by spring next year.
- Yeni okul binasının gelecek yıl bahara bitmiş olması bekleniyor.
I think the job is done.
- İşin bitmiş olduğunu düşünüyorum.
I thought that was a done deal.
- Onun bitmiş bir anlaşma olduğunu düşündüm.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
Most of Alexander Pichushkin's killings took place in Moscow's Bitsa Park between 1992 and 2006.
- Aleksandr Piçuşkin'in cinayetlerinin çoğu 1992 ve 2006 yılları arasında Moskova'daki Bitsa Parkı'nda gerçekleşti.
At what time does your class end?
- Saat kaçta dersiniz biter?
The summer vacation has come to an end too soon.
- Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
Why do you itch so much? Could you have lice?
- Neden bu kadar çok kaşınıyorsun? Bitlerin mi var?
Clothes make people, rags make lice.
- Elbiseler insan yapar, eski püskü elbiseler bit yapar.
You can use a fine-toothed comb to check for nits.
- Bit yumurtalarını kontrol etmek için ince dişli bir tarak kullanabilirsiniz.
What time will your last class be over?
- Son dersin ne zaman bitecek?
This summer's day will be over all too soon!
- Bu yaz günü çok çabuk bitecek!
I like long stories with surprise endings.
- Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.
A good beginning makes a good ending.
- İyi başlayan iyi biter.
A threepenny bit.
That's a bit too sweet.
I'd like a big bit of cake, please.
He was here just a bit ago, but it looks like he's stepped out.
Does your leg still hurt? / Just a bit now.
A quarter is two bits.
Your dog bit me!.
His bit about video games was not nearly as entertaining as the other segments of his show.
Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
- Tom hasn't changed a bit since college.
Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.
- When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them.
O bana biraz garip geldi.
- It's a bit strange to me.
Sana biraz tavsiye verebilir miyim?
- Can I give you a bit of advice?
Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
- Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
Tom sadece üç ya da dört lokma yedi sonra yemeği tükürdü.
- Tom ate only three or four bites then spit out the food.
Tom evine giderken yemek için bir iki lokma atıştırmak istedi.
- Tom wanted to grab a bite to eat on his way home.
Mary Tom'a söyleyip söylemeyeceği üzerinde birazcık ikilem içerisindeydi.
- Mary is in a bit of a quandary over whether to tell Tom or not.
Hey, Tom ve Mary'nin son bölümünde neler oldu? Onlar sonunda ayrıldılar. Gerçekten buruktu. Tanrım! Ve bu kadar derinden aşık olduktan sonra!
- Hey, what happened in the final episode of 'Tom and Mary'? They broke up, in the end. It was really bittersweet. Oh my! And after being so deeply in love!
Bunu azıcık sevmiyorum.
- I don't like it one bit.
O beni azıcık korkutmuyor.
- That doesn't scare me one bit.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Ailemin kim olduğunu bulmakla zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not the least bit interested in finding out who my birth parents are.
Tom hava hakkında zerre kadar endişeli değil.
- Tom isn't the least bit worried about the weather.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Yemeğinin her kırıntısını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Bir nebze Macarca konuşabilirim.
- I can speak a tiny bit of Hungarian.