She boasted of having won the first prize.
- O, birincilik ödülünü kazanmakla övündü.
To my great delight, he won the first prize.
- Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.
He carried off the first prize at the chess tournament.
- O, satranç turnuvasında birincilik ödülünü aldı.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
Oh, Tae, this cheese is a winner!
- Oh, Tae, bu peynir bir birincidir!
I knew she would be the winner.
- Onun birinci olacağını biliyordum.
Tom moved up to first place.
- Tom birinci sıraya yükseldi.
The French and the English like drinking, but the latter prefer beer whereas the former go in for red wine.
- Fransızlar ve İngilizler içki içmeyi severler ama birincisi kırmızı şarap için içeriye girerken ikincisi birayı tercih eder.
Joan and Jane are sisters. The former is a pianist.
- Joan ve Jane kız kardeş. Birincisi bir piyanisttir.
It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
- O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
Love for the family is our primary duty.
- Aile için sevgi bizim birincil görevimiz.
Telescopes have a primary and a secondary mirror.
- Teleskopların birincil ve ikincil aynası vardır.