bir of

listen to the pronunciation of bir of
Kurdisch - Türkisch

Definition von bir of im Kurdisch Türkisch wörterbuch

bir
koyun ve keçi sürüsü
bir
kesim
bir
bölüm
bîr
dimağ hafıza
bîr
bilinç şuur
bîr
kuyu
bîr
hafıza
bîr
bellek
Spanisch - Türkisch

Definition von bir of im Spanisch Türkisch wörterbuch

Bir
bi'r
Englisch - Englisch

Definition von bir of im Englisch Englisch wörterbuch

bir
Stands for Bureau of Internal Revenue and is in charge of collecting all internal taxes (like income taxes)
bir
British Institute of Radiology
Türkisch - Englisch
of a
on every

So, next time they come to me of a morning and ask the same question, what do you think my answer might be?.

bir
one

I know one of them but not the other. - Birini tanıyorum da ötekini değil.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

bir
single

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

bir
uni
bir
un
bir
one person or thing
bir
alone
bir
once
bir
if only
bir
just
bir
(Biyokimya) mono-
bir
another
bir
one and the same
bir
uni-
bir
{i} drink

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

I'll buy you a drink. - Sana bir içecek ısmarlayacağım.

bir
a
bir
apart

The twins were so alike that it was difficult to tell them apart. - İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.

It isn't a real apartment. - O, gerçek bir daire değildir.

bir
mono

He read the poem in a monotone. - O, şiiri monoton bir şekilde okudu.

He wore a top hat and a monocle. - O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.

bir
one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias
bir
a, an; a certain, a particular: Bursa'da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday's party I saw a certain woman; you know who I mean
bir
the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same
bir
used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there!
bir
a, an; one; unique; the same; united; once; only, alone; just; if only
bir
used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy'de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don't seem quite yourself today
bir
united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We're of one mind on this subject
bir
only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this
bir
single; some
bir
shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom
bir
(İnşaat) a, an
bir
{f} lump

Please put a lump of sugar in my coffee. - Kahveme bir küp şeker koyun lütfen.

Every time I think of Tom, I get a lump in my throat. - Tom'u ne zaman düşünsem, boğazımda bir yumru hissediyorum.

bir
head

Two heads are better than one. - Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different. - Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.

bir
erect

Caesar erected a golden statue of Cleopatra. - Sezar, Kleopatra'nın altından bir heykelini dikti.

An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher. - Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.

bir
unit

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

The United States borders Canada. - Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ile komşudur.

bir
unity

He spoke of party unity. - O, parti birliği hakkında konuştu.

The Emperor is the symbol of the unity of the people. - İmparator, halkın birliğinin sembolüdür.

bir
somewhere

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

He lives somewhere about here. - O, burada bir yerde yaşıyor.

bir
engage

Do you have any engagement tomorrow? - Yarın herhangi bir randevun var mı?

Bob has been engaged to Mary for over a year. - Bob, Mary ile bir yılı aşkın bir süredir nişanlıdır.

bir
{f} pace

This is a nice change of pace. - Bu hoş bir değişiklik.

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

bir
un#veil
bir
{s} some

Do you want some coffee? - Biraz kahve ister misin?

I brought you a little something. - Sana küçük bir şey getirdim.

bir
attack

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

She attacked him with a baseball bat. - O, bir beyzbol sopası ile ona saldırdı.

bir
squash

Have you ever squashed a fly with your hand? - Sen hiç elinle bir sinek ezdin mi?

We should play squash together sometime. - Bir ara birlikte duvar tenisi oynamalıyız.

bir of
Favoriten