I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
This is a good book, but that one is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
He read the poem in a monotone.
- O, şiiri monoton bir şekilde okudu.
Monopoly is a popular game for families to play.
- Monopoly ailelerin oynaması için popüler bir oyun.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
It isn't a real apartment.
- O, gerçek bir daire değildir.
We rented an apartment when we lived in New York.
- New York'ta yaşarken bir apartman dairesi kiraladık.
One lump of sugar, please.
- Bir küp şeker, lütfen.
Please put a lump of sugar in my coffee.
- Kahveme bir küp şeker koyun lütfen.
Two heads are better than one.
- Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head.
- Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.
An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher.
- Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.
The soldiers have erected a peace monument.
- Askerler bir barış anıtı diktiler.
In 1860, Lincoln was elected President of the United States.
- 1860'ta Lincoln, Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına seçildi.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
He spoke of party unity.
- O, parti birliği hakkında konuştu.
The Emperor is the symbol of the unity of the people.
- İmparator, halkın birliğinin sembolüdür.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
I remember seeing you all somewhere.
- Hepinizi bir yerde gördüğümü hatırlıyorum.
Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather.
- Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.
Do you have any engagement tomorrow?
- Yarın herhangi bir randevun var mı?
I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
- Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.
I sometimes wonder if I am a girl.
- Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.
Would you like some coffee?
- Biraz kahve ister misin?
They began with a strong attack against the enemy.
- Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
This is the first time I've ever squashed a cockroach.
- Şimdiye kadar ilk defa bir hamam böceği ezdim.
Have you ever squashed a fly with your hand?
- Sen hiç elinle bir sinek ezdin mi?
You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
There were lots of people at the concert.
- Konserde bir sürü insan vardı.
Lots of famous people come here.
- Bir sürü ünlü kişi buraya gelir.
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
Tom said that nothing like that would ever happen again.
- Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
Properly listen to what I'm going to say.
- Söyleyeceklerimi düzgün bir şekilde dinle.
Are you unable to see properly?
- Uygun bir şekilde göremiyor musun?
An American Indian is more properly called a Native American.
- Bir Amerikalı Kızılderili daha uygun bir şekilde Yerli Amerikalı olarak bilinir.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
He stayed here for a while.
- O, bir süre burada kaldı.
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
- Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
The man shoved her aside.
- Adam onu bir kenara itti.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom paused momentarily.
- Tom bir an için durakladı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
Next time you come to see me, I will show you the book.
- Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I've been to Canada one time.
- Kanada'da bir kez bulundum.
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
He lives somewhere about here.
- O, burada bir yerde yaşıyor.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
There are many rare fish at the aquarium.
- Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
He received a good many letters this morning.
- O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
- Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
I promised my parents I would visit them at least once every three months.
- Ebeveynlerime en az her üç ayda bir kez onları ziyaret edeceğime söz verdim.
They go to watch a play once every month.
- Onlar her ay bir kez maç izlemeye giderler.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.
He was happy for a time.
- O, bir süre mutluydu.
For a time, things were peaceful.
- Bir süre için her şey huzurlu idi.
I hiked through the Pyrenees from Spain to Paris.
- İspanya'dan Parise Pirene'leri bir uçtan bir uca yürüdüm.
The birds flew away in all directions.
- Kuşlar dört bir yana uçuştu.
Is there a telephone anywhere?
- Herhangi bir yerde bir telefon var mı?
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
Tom says he thinks he could live anywhere.
- Tom herhangi bir yerde yaşayabileceğini sandığını söylüyor.
Is there a telephone anywhere?
- Herhangi bir yerde bir telefon var mı?
This winter is expected to be colder than the previous one.
- Bu kışın bir önceki kıştan daha soğuk olması bekleniyor.
This newspaper article is more interesting than the previous one.
- Bu gazete makalesi bir öncekinden daha enteresan.
Don't try to do all these things at once.
- Bu işlerin hepsini bir defada yapmaya çalışma.
I remember you appeared on television once.
- Senin bir defa televizyona çıktığını hatırlıyorum.