Jack broke his mother's valuable vase, but he didn't do it on purpose, so she wasn't angry.
- Jack annesinin değerli bir vazosunu kırdı, ama bilerek yapmadı, bu yüzden o kızmadı.
I hurt her feelings on purpose.
- Bilerek onun hislerini incittim.
I purposely didn't do that.
- Ben onu bilerek yapmadım.
Tom purposely left the last page blank.
- Tom bilerek son sayfayı boş bıraktı.
She hurt me deliberately.
- O bana bilerek zarar verdi.
He deliberately exposed her to danger.
- Bilerek onu tehlikeye maruz bıraktı.
No one is born knowing everything.
- Hiç kimse her şeyi bilerek doğmaz.
We aren't born knowing everything.
- Her şeyi bilerek doğmuyoruz.
Do you mean you hide your beauty intentionally?
- Güzelliğini bilerek mi gizlediğini söylemek istiyorsun?
Tom intentionally left the last page blank.
- Tom bilerek son sayfayı boş bıraktı.
Tom nodded knowingly.
- Tom bilerek başını salladı.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Mr Hashimoto is known to everyone.
- Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.