She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
Nobody can do that as well as me, not even Tom.
- Kimse bunu benim kadar iyi yapamaz, Tom bile
Nobody can do that as well as I can, not even Tom.
- Kimse bunu benim yapabildiğim kadar iyi yapamaz, Tom bile.
You must do the work, even if you do not like it.
- Sevmeseniz bile, işi yapmanız gerekir.
Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
- Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
I shall return the books to him even though he doesn't need them.
- Onlara ihtiyacı olmasa bile kitapları ona iade edeceğim.
Even though you don't like this, you must eat it.
- Bunu sevmesen bile, yemelisin.
Did you even know that you could buy apples at that store?
- O dükkandan elma satın alabileceğini bile biliyor muydun?
I haven't even looked at that yet.
- Ben daha ona bakmadım bile.
Tom sat at the kitchen table, sharpening a knife.
- Tom bıçağı bilerken mutfak masasında oturdu.
I'll sharpen your knife for you.
- Sizin için bıçağınızı bileyeceğim.
Mary sharpened the knives.
- Mary bıçakları biledi.
I just sharpened my knife this morning.
- Ben sadece bu sabah bıçağımı biledim.
Even if you lose lakhs, stay honest.
- Yüz bin kaybetsen bile, dürüst kal.
The child does not even know how to add.
- Çocuk nasıl toplama yapılacağını bile bilmiyor.
The king would not even read the message.
- Kral mesajı bile okumadı.
I suppose you've already bought a ticket.
- Sanırım önceden bir bilet aldın.
Tom bought a camera just a couple of days ago, but he's already lost it.
- Tom sadece birkaç gün önce bir kamera aldı fakat çoktan kaybetti bile.
Even when she's not wearing makeup, she's very beautiful.
- O, makyaj yapmadığı zaman bile, o çok güzeldir.
In critical moments even the very powerful have need of the weakest.
- Kritik anlarda en güçlülerin bile zayıflara ihtiyacı vardır.
Berbat safra kesesi ameliyatından sonra, hasta hem mecazi olarak hem de kelimenin tam anlamıyla, safra ile doluydu.
- After the botched gallbladder surgery, the patient was filled with bile, both figuratively and literally.
Safra kesesi safra üretir.
- The gallbladder produces bile.