If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
- Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
We won't know whether we can do it or not unless we try.
- Denemeden onu yapıp yapamayacağımızı bilemeyiz.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
She is never online, even during her vacation.
- O, tatili sırasında bile asla çevrimiçi değil.
Nobody can do that as well as me, not even Tom.
- Kimse bunu benim kadar iyi yapamaz, Tom bile
Nobody can do that as well as I can, not even Tom.
- Kimse bunu benim yapabildiğim kadar iyi yapamaz, Tom bile.
Even if my house catches fire it would soon be put out.
- Evim yansa bile kısa sürede söndürülürdü.
I will go even if it rains.
- Yağmur yağsa bile gideceğim.
Tom can still play the piano even though he doesn't own one now.
- Şu anda kendine ait bir piyanosu olmasa bile Tom hâlâ piyano çalabiliyor.
I shall return the books to him even though he doesn't need them.
- Onlara ihtiyacı olmasa bile kitapları ona iade edeceğim.
We weren't even in Boston at that time.
- O zaman biz bile Boston'da değildik.
At that hospital, even if you've got an appointment you have to wait at least two hours, so be ready for that.
- Hastanede bir randevun olsa bile en azından iki saat beklemek zorundasın, bu yüzden bunun için hazır ol.
Have you ever sharpened this knife?
- Bu bıçağı hiç biledin mi?
Tom showed Mary how to sharpen a knife.
- Tom Mary'ye bir bıçağı nasıl bileyeceğini gösterdi.
Tom sharpened the knives.
- Tom bıçakları biledi.
Mary sharpened the knives.
- Mary bıçakları biledi.
Even if you lose lakhs, stay honest.
- Yüz bin kaybetsen bile, dürüst kal.
The king would not even read the message.
- Kral mesajı bile okumadı.
Not even one taxi stopped.
- Bir taksi bile durmadı.
It is already nine o'clock.
- Saat dokuz oldu bile.
Have you already bought your ticket?
- Önceden biletinizi aldınız mı?
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
Even when she's not wearing makeup, she's very beautiful.
- O, makyaj yapmadığı zaman bile, o çok güzeldir.
Tom isn't very good at sharpening knives.
- Tom bıçakları bilemede pek iyi değil.
If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
- Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
Berbat safra kesesi ameliyatından sonra, hasta hem mecazi olarak hem de kelimenin tam anlamıyla, safra ile doluydu.
- After the botched gallbladder surgery, the patient was filled with bile, both figuratively and literally.
Safra kesesi safra üretir.
- The gallbladder produces bile.