I know that you know that I know.
- Bildiğimi bildiğini biliyorum.
For all I know, he's a criminal.
- Bildiğim kadarıyla o bir suçludur.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
She got married without her parents knowing it.
- O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
To my knowledge, none of my workers had committed a crime previously.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?
O, ona arabasını sattı.
- Hun solgte sin bil til ham.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?