biçimci

listen to the pronunciation of biçimci
Türkisch - Englisch
formalist formalist
phil. formalist
prim
uptight
biçim
form

There are several forms of government. - Çok sayıda yönetim biçimleri var.

To love and to be loved, these are the biggest forms of happiness. - Sevmek ve sevilmek, bunlar mutluluğun büyük biçimleridir.

biçim
shape

The cloud was in the shape of a bear. - Bulut, ayı biçimindeydi.

Ideas shape the course of history. - Düşünceler, tarihin rotasını biçimlendirir.

biçim
style

The style of that house is similar to mine. - O evin biçimi benimkine benzer.

biçim
{i} mode

Art is the most intense mode of individualism that the world has known. - Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.

That is a modern form of superstition. - Bu, hurafenin modern bir biçimidir.

biçim
{i} conformation
biçim
profile
biçim
(Dilbilim) morph
biçim
(Tıp) forme

They formed themselves into a circle. - Kendilerini bir daire halinde biçimlendirdiler.

biçim
(Tarım) harvest
biçim
(Biyoloji) eidos
biçim
version
biçim
(İnşaat) morphology
biçim
geste
biçim
format

The manager wants the report rewritten using the new format. - Müdür yeni bir biçim kullanarak raporun yeniden yazılmasını istiyor.

I'll try to change the file format then. - Öyleyse ben de dosya biçimini değiştirmeyi deneyeceğim.

biçim
stripe
biçim
make

I didn't make this decision lightly. - Ben bu kararı kolay bir biçimde vermedim.

biçim
manner

Kim is dressed in a very attractive manner. - Kim çok çekici bir biçimde giyinmiş.

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

biçim
fashion
biçim
semblance
biçim
figure
biçim
strain
biçim
morpho-
biçim
cast
biçim
poem
biçim
comp. format
biçim
(Terzi) cutting (cloth) (to make garments); cutting out (clothes)
biçim
genre
biçim
morpho
biçim
reaping (a cereal crop); cutting, mowing (hay, grass)
biçim
cutting and shaping, hewing (wood, stone)
biçim
figuration
biçim
format , form
biçim
guise
biçim
shape, form
biçim
time for reaping; time for cutting hay; harvesttime
biçim
face

I forgot to wear my hat and my face got badly sunburned. - Şapkamı giymeyi unuttum ve yüzüm kötü biçimde güneşten yandı.

Tom's face is badly bruised. - Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.

biçim
putting (a price) on, assigning (a price) to (something)
biçim
configuration
biçim
sort, kind, manner: Ne biçim şey bu? What sort of thing is this? Onu güzel bir biçimde söyledi. He put it in a nice way
biçim
shape, form, figure; way, manner, mode
biçim
(Terzi) cut (of a garment): İngiliz biçimi bir ceket a sport coat with an English cut
biçim
modus
biçim
modality
Türkisch - Türkisch
Biçimcilik yanlısı olan kimse
Alışılmış kural, tutum, davranış veya belli biçimin dışına çıkmayan kimse, şekilci, formaliteci, formalist
Biçim
format

Bu diskete format atmamalısın. - Bu disketi biçimlendirmemelisin.

Biçim
ünite
Biçim
şekil
Biçim
model
biçim
Dış görünüş, şekil: "İtalya elçiliği bugüne değin ilk biçimini korumuştur."- S. Birsel
biçim
Tarz
biçim
Yakışık alan şekil, uygun şekil: "Söylediklerimden çok, söyleyiş biçimi etkili oluyor kalabalığın üstünde."- A. İlhan
biçim
Manzumelerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil
biçim
Yakışık alan şekil, uygun şekil
biçim
Yazı ve simgelerin bilgisayarda kullanılmaya elverişli düzeni, format
biçim
Dış görünüş, şekil
biçim
Herhangi bir şeyin benzeri
biçim
Sanat ve edebiyat eserlerinde dış görünüş, form
biçim
Tarz: "İngiliz biçimi ceketler, sıcak iklimler için yapılmış kısa pantolonlar."- F. R. Atay
biçim
Biçme işi
biçim
Bilgisayarda disketi kullanılabilir duruma getirme veya disketi zararlı ögelerden temizleme
biçimci
Favoriten