Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about their relationship.
Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.
- I think you're reading too much into John's relationship with Jane.
Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
- Relations between us seem to be on the ebb.
Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
- We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
Onunla akrabalığınız nedir?
- What's your relation with him?
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Tom'la ilişkim seni ilgilendirmez.
- My relationship with Tom is none of your business.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
I am hoping to put an end to our unhappy relationship.
- Ich hoffe, unsere unglückliche Beziehung beenden zu können.
Jealousy in a relationship is often brought about by a lack of trust.
- Eifersucht in einer Beziehung kommt oft aus Mangel an Vertrauen zu Stande.