Bu resim uzaktan daha iyi görünüyor.
- Das Bild sieht besser von weitem aus.
Umarım, yarın daha iyi hissedersin.
- Ich hoffe, Sie werden sich morgen besser fühlen.
Zengindi ve daha iyisi çok güzeldi.
- Sie ist reich, und was noch besser ist, sehr schön.
Bence daha iyisini yapabilirdi.
- Meiner Meinung nach hätte er es besser gekonnt.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
İngilizceni geliştirmek istiyorsan onun konuşulduğu ülkelere gitsen iyi olur.
- If you are to improve your English, you had better go to countries where it is spoken.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
Ben kahveyi daha çok severim.
- I like coffee better.
Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
- After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
Dünyamızı daha iyi yapmak için çalışalım.
- Let's try to make our world better.
Tom ondan daha iyi yapmak zorunda kalacak.
- Tom is going to have to do better than that.
Ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, onu, onun yapabildiğinden daha iyi şekilde yapamam.
- No matter how hard I try, I can't do it any better than she can.
Daha iyi şekilde yapabileceğimizi düşünüyoruz.
- We know we can do better.
Cümlelerinizi silmek yerine, daha güzel hale getirmeye ne dersiniz?
- Instead of deleting your sentences, how about making them better?
İnsanlar birbirleriyle dostça ilişkiler kurunca dünyanın daha güzel bir yer olmasını umut ediyorum.
- If people have friendly relationships, I hope the world will be a better place.
I don't have anything better to do.
- Ich habe nichts Besseres zu tun.
No matter what I do, she says I can do better.
- Was auch immer ich tue, sie sagt, ich kann es besser.
That house is much better than this.
- Jenes Haus ist viel besser als dieses.
I feel much better today.
- Ich fühle mich heute viel besser.