besitzend

listen to the pronunciation of besitzend
Deutsch - Türkisch
mal mülk sahibi; varı olan
haiz
Englisch - Türkisch

Definition von besitzend im Englisch Türkisch wörterbuch

holding
{i} holding
featuring
(Muzik) eşlik eden
holding
tahvil
holding
tutarak

O, onu nefesini tutarak izledi. - He watched it holding his breath.

Nefesinizi tutarak kendinizi öldüremezsiniz. - You cannot kill yourself by holding your breath.

holding
göz altına alma
having
{i} sahip olma

Ivır zıvır yiyecek yemekten vazgeçmek için irade gücüne sahip olmadığım için kendimden nefret ediyorum. - I hate myself for not having the will power to quit eating junk food.

Cebinde küçük bir el fenerine sahip olman yararlı olabilir. - Having a small flashlight in your pocket may come in handy.

having
{f} sahip ol

Yapacak çok şeye sahip olmayı severim. - I like having plenty to do.

İstemek sahip olmakla aynı değildir. - Not wanting is the same as having.

holding
{i} mal

Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu. - Tom was holding a small box of stuff.

featuring
(Argo) düet
having
sahip olarak

Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir. - When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.

1950'lerde, Finler dünyadaki en az sağlıklı diyetlerden birine sahip olarak belirtildiler. - In the 1950's, the Finns were cited as having one of the least healthy diets in the world.

having
-li
having
li
having
sahip olan
holding
tutan

Dün kollarında bir tavşan tutan bir adam gördüm. - I saw a man holding a rabbit in his arms yesterday.

Tutuklu onu tutan gardiyanlardan kaçtı. - The prisoner broke away from the guards who were holding him.

holding
(isim) tutma, toprak kiralama, arsa, hisse, mal, stok, alacak, karar
holding
{i} alacak
holding
{i} toprak kiralama
holding
{i} tutma

Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır. - To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.

Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü. - Sami dropped everything he was holding.

holding
{i} stok
holding
edinç
Deutsch - Englisch
having at one's disposal
having possession of
propertied
holding
having
possessing
featuring
owning