belonging to

listen to the pronunciation of belonging to
Englisch - Türkisch
e  ait
e ait
ait

Fadıl park yerinde patronuna ait bir minibüs fark etti. - In the parking lot, Fadil noticed a van belonging to his boss.

Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır. - The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.

-e ait
belong to
ait olmak
own
sahip olmak

Tom her şeye kendi yoluyla sahip olmak zorunda. - Tom has to have everything his own way.

Kendi çocuklarından birine sahip olmak yerine bir çocuk evlat edinmeye karar verdiler. - They decided to adopt a child rather than having one of their own.

own
kendi

Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir. - This is a picture of her own painting.

Kendimi kendi tanrım olarak görüyorum. - I perceive myself as my own god.

own
{f} -in sahibi/malı olmak: Do you own this house? Bu evin sahibi siz misiniz?
own
{s} kendisinin

O kendisinin en kötü düşmanıdır. - She is her own worst enemy.

Hiç kimse kendisinin düşmanı değildir. - Nobody is his own enemy.

own
{s} kendine özgü, özel, kendinin, kendi: her own book onun kendi kitabı. a character of its own kendine özgü bir şahsiyet
belong to
yararlı olmak
belong to
ilgili olmak
belong to
bağlı olmak
belong to
üyesi olmak
belong to
malı olmak (bir şey birinin)
belong to
uygun olmak
belong to
yeri olmak
belong to
mensup olmak
belonging
{i} eşya

Bütün bunlar kişisel eşyalarınız mı? - Are these all your belongings?

Bütün eşyalarınıza adınızı yazın. - Put your name on all your belongings.

belonging
ait olarak
belonging
ait olma
belonging
mensup
own
(Ticaret) risk kendi rizikosu
own
malı olmak
belong to
ait ol

Ona ait olmayan şeyi Cesar'dan almalıyız. - We must take from Cesar what does not belong to him.

Göçmenler dünyadaki en huzurlu insanlardır. Onlara ait olmayan bir toprağı işgal etmek için binlerce mil geçerler ve eğer vahşi yerli değillerse kimseyi öldürmezler. - The settlers are the most peaceful people in the world. They cross thousands of miles to occupy a land that doesn't belong to them and they never kill anyone if they're not a savage native.

belonging
{f} ait ol

Biz belgenin onun erkek kardeşine ait olduğu gözüyle baktık. - We regarded the document as belonging to her brother.

Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır. - The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.

own
itiraf etmek
own
tanımak

Robotların, kendi kararlarını verebilmelerine olanak tanımak tehlikeli olabilir; çünkü sahiplerine karşı çıkabilirler. - Allowing robots to take their own decisions can be dangerous, because they can turn against their owner.

Belonging
aidiyet
belong to
a ait
belonging
kişisel eşya

Tom kişisel eşyalarının hepsini sattı. - Tom sold all of his belongings.

Tom tüm kişisel eşyalarını küçük bir valize koydu. - Tom put all his belongings in a small suitcase.

o'
o '
own
edin(mek)
belonging
(Sosyoloji, Toplumbilim) aidiyet (gad)
own
teslim etmek
own
(Avrupa Birliği) kendi,öz
own
(sıfat) öz, kendisinin
own
{f} kabul etmek, itiraf etmek
own
{f} kabullenmek
own
dili tam ve doğru olarak itiraf etmek
Englisch - Englisch
own
fitting to, owned by
o'
belonging
Present participle of belong
belonging
The action of the verb to belong

A need for belonging seems fundamental to humans.

belonging
1. (usually used in plural) possession 2. Close or intimate relationship: "A sense of belonging."
belong to
be a part or adjunct; "the uniform looks like it belonged to a museum collection
belonging
That which belongs to one; that which pertains to one; hence, goods or effects
belonging
Something physical that is owned
belonging
{i} membership, quality of being a part of, association
belonging
happiness felt in a secure relationship; "with his classmates he felt a sense of belonging"
belonging
happiness felt in a secure relationship; "with his classmates he felt a sense of belonging
belonging
The action of the verb to belong (somewhere)
belonging
Family; relations; household
belonging
That which is connected with a principal or greater thing; an appendage; an appurtenance
belonging to
Favoriten