Tom was uncertain what to expect.
- Tom'un ne bekleyeceği belirsizdi.
Well, what about the economic price to be paid due to uncertainty?
- Peki, belirsizliğin ekonomik faturası ne olacak?
Niobe is an ambiguous character.
- Niobe belirsiz bir karakterdir.
He might say something ambiguous again.
- Tekrar belirsiz bir şey söyleyebilir.
It's unclear why Tom isn't here.
- Tom'un neden burada olmadığı belirsiz.
Tom's intentions were unclear.
- Tom'un niyetleri belirsizdi.
She was sent to a psychiatric hospital for an indefinite period of time.
- O belirsiz bir süre için bir akıl hastanesine gönderildi.
The union went out on a strike for an indefinite period.
- Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.
The future of humanity remains undetermined, as it depends on it.
- O ona bağlı olduğu için, insanlığın geleceği belirsiz kalır.
It's quite obscure what this sentence means.
- Bu cümlenin ne anlama geldiği çok belirsiz.
His thesis doesn't make sense. To begin with, its theme is obscure.
- Onun tezi bir anlam ifade etmiyor. Öncelikle onun teması belirsiz.
The date of the party is still up in the air.
- Partinin tarihi henüz belirsiz.
The origins of these people is shrouded in mystery.
- Bu insanların kökenleri belirsizdir.
The cause of Tom's death is still shrouded in mystery.
- Tom'un ölüm nedeni hâlâ belirsiz.
An irregular galaxy has an undefined shape and is full of young stars, dust, and gas.
- Düzensiz bir galaksi, belirsiz bir şekle sahiptir ve genç yıldızlar, toz ve de gazla doludur.
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
- Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
He gave a vague answer.
- O, belirsiz bir yanıt verdi.
Tom gave a vague answer.
- Tom belirsiz bir cevap verdi.
Sounds vaguely familiar.
- Belli belirsiz tanıdık geliyor.
Tom looked vaguely embarrassed.
- Tom belli belirsiz mahcup görünüyordu.