Tom suçunu itiraf etmek zorunda kaldı.
- Tom has to confess his crime.
Aşık olduktan sonra en büyük sevinç birinin aşkını itiraf etmektir.
- The greatest joy after being in love is confessing one's love.
Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.
- He confessed he had to lie.
İtiraf etmeyi başardı.
- He did not fail to confess.
O, ırkçı gruplarla temas halinde olduğunu mahkemede itiraf etti.
- He confessed in court that he was in touch with racist groups.
Confession is good for the soul.
- Beichten tut der Seele gut.
In the past, people went to church for confession. Nowadays they write on Facebook.
- Früher gingen die Leute zum Beichten in die Kirche. Heute schreiben sie auf Facebook.