Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.
- You shouldn't have come here to begin with.
O, bize başlamak için sinyal verdi.
- He gave us the signal to begin.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Okul dokuzda başlar ve altıda biter.
- School begins at nine and is over at six.
Bütün başlangıçlar zordur.
- All beginnings are difficult.
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
- In the beginning God created the heaven and the earth.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
I'm beginning to understand.
- I am beginning to understand.
In the beginning God created the heavens and the earth.
- In the beginning God created Heaven and Earth.
... So let's now begin our story. ...
... So if we can switch to my deck, I will begin. ...