Tom ne olduğunu Mary'ye söylemek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened.
Tom ikinci el bir bilgisayar için o kadar çok para ödemek için isteksizdi.
- Tom was unwilling to pay that much money for a secondhand computer.
Onu yapmaya gönülsüzüm.
- I'm unwilling to do that.
Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.
- The problem is Tom's complete unwillingness to negotiate.