Onun epeyce rekoru var.
- He has quite a few records.
Epeyce yer ziyaret ettik.
- We visited quite a few places.
Onun epeyce rekoru var.
- He has quite a few records.
Hem Tom'un hem de Mary'nin epeyce arkadaşları var.
- Tom and Mary both have quite a few friends.
Aslında pek emin değilim.
- Actually, I'm not quite sure.
Ne yapacağımdan pek emin değilim.
- I'm not quite sure what to do.
Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Oldukça yorgun görünüyordu.
- He looked quite tired.
Tom'un söylediği bütünüyle doğru.
- What Tom says is quite true.
Bütünüyle bunun gibi bir şey hiç görmedim.
- I've never seen anything quite like this.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I do not quite agree with you.
Tom hâlâ oyunun kurallarını tamamen öğrenmemişti.
- Tom still hasn't quite learned the rules of the game.
Tom bayağı çirkin, değil mi?
- Tom is quite ugly, isn't he?
Sumo hakkında bayağı çok şey biliyorsun.
- You know quite a lot about Sumo.
Arapçayı iyice öğrenmek oldukça zordur.
- It's quite difficult to master Arabic.
Sonuçtan tam olarak memnun değiliz.
- We are not quite satisfied with the result.
Onun nasıl olduğunu tam olarak bilmiyorum.
- I don't quite know how it happened.
Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I do not quite agree with you.
Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
- Tom found the chair quite comfortable.
Onun niçin sinirlendiği gayet açık.
- Why he got angry is quite clear.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
O, gerçekten oldukça iyi bir hikaye.
- It is really quite a good story.
Bilgisayarlarla büsbütün evdedir.
- He is quite at home with computers.
Büsbütün hayal kırıklığı, biz hayallerimizin yok olduğunu gördük.
- Quite frustrated, we saw our dreams disappear.
Şiddetli yağmur bir hayli zarara yol açtı.
- The torrential rain did quite a bit of damage.
Mademki Tom işsiz onun bir hayli boş zamanı var.
- Now that Tom is unemployed, he has quite a bit of free time.
Bu hakikaten yeterince büyük değil.
- That's not quite big enough.
Onu pek çok defa yaptım.
- I've done that quite a lot.
In Lejeuneaceae vegetative branches normally originate from the basiscopic basal portion of a lateral segment half, as in the Radulaceae, and the associated leaves, therefore, are quite unmodified.
Work went quite well today.
I don't quite understand you.
Quite marvelous? What was wrong with it?.
... out to be quite reasonable criticisms. ...
... physicist, is not quite the world that you live in. I live in a world that is 11 dimensional. ...