Köpeğimin uzun bir kuyruğu var.
- My dog has a long tail.
Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.
- A long time ago, there was a bridge here.
O kışın bitmesini epeydir özledi.
- He longed for the winter to be over.
Epeydir bu işin içindeyim.
- I've been in this business a long time.
Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.
- These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it.
Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
- Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
- You have wanted to go there for a long time, haven't you?
Gerçekten buraya ait olmadığımı hissediyorum.
- I feel that I don't really belong here.
Üçüncü yıldız belirli bir krala ait oldu.
- The third star belonged to a certain king.
Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.
- This survey is too long to finish quickly.
O çok geçmeden eve döner.
- It won't be long before he returns home.
Tom uzun bir zaman için Fransızca konuşmayı öğrenmeyi deniyordu.
- Tom has been trying to learn to speak French for a long time.
Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.
- A long time ago, there was a bridge here.
Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
- It's been a long time since I visited my grandmother.
Tom uzun zamandır bir mektup yazmadı.
- Tom hasn't written a letter in a long time.
Tom uzun zamandır iyi bir ev yemeği yemediğini söyledi.
- Tom said he hadn't had a good home-cooked meal for a long time.
Golden Gate Bridge ne kadar uzunluktadır?
- How long is the Golden Gate Bridge?
Ben onu ne kadar uzunlukta ödünç alablirim?
- How long can I borrow it?
Yollarını kaybettiler, yoksa çoktan varmış olurlardı.
- They lost their way; otherwise, they would have arrived long ago.
Bunu çoktandır yapmak istiyorum.
- I've been wanting to do that for a long time.
Uzun süre önce o filmi izledim.
- I saw that film long ago.
NB:Çok uzun süre önce çizildi bu yüzden kalite kötüdür.
- NB: This was drawn a long time ago so the quality is low.
Bu şey aceleye gelmez; onun uzun vadeli planlamaya ihtiyacı var.
- This thing can't be rushed; it needs long-term planning.
Bu uzun vadeli olacak.
- This is going to be long.
Tom uzun sessizliği bozdu.
- Tom broke the long silence.
Dünya barışının özlemini çekiyoruz.
- We are longing for world peace.
Özlemini çektiğim mutluluğu aramaya hakkım yok muydu?
- Didn't I have a right to seek the happiness I longed for?
You don’t belong here — get out.
That house belongs to me.
Suppose x belongs to \mathbb{R}... (-- written: x \in \mathbb{R}).
I don’t belong to them!.
I stay too long: but here my father comes.
The Rabbit sighed. He thought it would be a long time before this magic called Real happened to him. He longed to become Real, to know what it felt like; and yet the idea of growing shabby and losing his eyes and whiskers was rather sad.
Every uptick made the longs cheer.
It's a long way from the Earth to the Moon.
He threw the ball long.
How long is it until the next bus arrives?.
The pyramids of Egypt have been around for a long time.
... Now, string theory, in turn, can be summarized in an equation about an inch long, that's ...
... it's like this long. ...