Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur.
- You'd better not swim if you've just eaten.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Bence, sigara karşıtı yasa makul.
- The anti-smoking law is just, in my opinion.
Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.
- The bullet just shaved his cheek.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
- You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
Haksız bir barış, haklı bir savaştan daha iyidir.
- An unjust peace is better than a just war.
Sadece haklı olabilirsin.
- You might just be right.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Sadece bana mantıklı gelmiyor.
- That just doesn't make sense to me.
Ben sadece Tom'un Mary ile mantıklı konuşabileceğini düşündüm.
- I just thought Tom might talk some sense into Mary.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Testi güçlükle geçebildim.
- I just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
- Tom usually goes to bed just before midnight.
Tom hemen her şeyi yiyebilir.
- Tom can eat just about anything.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
- Tom can eat just about anything but peanuts.
Güneş biraz önce battı.
- The sun just went down.
Biraz önce sana söylediklerimi unut.
- Forget what I have just told you.
Mary daha yeni eve geldi.
- Mary has just come home.
Bitirdin mi? Aksine, yeni başlıyorum.
- Have you finished it? On the contrary, I'm just starting.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?
- He came home just now. Didn't you know that?
Ben şimdi onun adını hatırlayamıyorum.
- I can't think of his name just now.
Tom sadece dürüst oluyor.
- Tom is just being honest.
Biz sadece dürüst oluyoruz.
- We were just being honest.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum.
- This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.
Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir.
- It is justice, and not might, that wins in the end.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
... they're just too expensive. ...
... can I just check, have we got microphones ...