Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
- Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
Onlar arasında belirgin bir fark var.
- There's a distinct difference between them.
Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
O iki fikir oldukça farklıdır.
- Those two ideas are quite distinct.
O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
- He advocated abolishing class distinctions.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.
... ERIC SCHMIDT: Twitter has a more distinct model because of ...
... There's always a distinct part of authenticity . ...