Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.
- An apple a day keeps the doctor away.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Onlar Tom'u bir sedye üzerinde uzağa aldılar.
- They took Tom away on a stretcher.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
O, otelden çok uzakta değildir.
- It is not far away from the hotel.
Karım uzaktayken zor durumdaydım.
- I am inconvenienced when my wife is away.
Tom o yokken Mary'nin onun eviyle ilgileneceğine güvenemiyor.
- Tom can't trust Mary to look after his house while he's away.
Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
- He had no choice but to run away.
Kuşlar dört bir yana uçuştu.
- The birds flew away in all directions.
Tom oradan uzak kalmamı söyledi.
- Tom told me to stay away from there.
Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
Tom'un güvenli bir yere gizlenmiş biraz parası var.
- Tom has some money stashed away.
Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
- Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
Buradan birkaç sokak ileride oturuyor.
- She lives a few blocks away from here.
Beni buradan uzaklaştıracak bir tekne istiyorum.
- I want a boat that'll take me far away from here.
Başka yerde o kadar uzun kalmamalıydım.
- I shouldn't have stayed away so long.
Şimdi gider misiniz, lütfen?
- Can you please go away now?
Bunu şimdi yapmak zorundayız.
- We have to do this right away.
O dışarıdayken hırsız onun mücevherleriyle kaçtı.
- While she was out the thief got away with her jewels.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
- He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
- There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
Ona bir araba çarptı ve hemen öldü.
- He was hit by a car and died right away.
Tüm öğleden sonra durmadan uyudum.
- I slept the whole afternoon away.
The master is away from home.
Anchors away!.
Go away!.
While De Anza was exploring the Bay of San Francisco, seeking a site for the presidio, the American colonists on the eastern seaboard, three thousand miles away, were celebrating the signing of the Declaration of Independence.
... hear, swipe it away. ...
... a couple hundred yards away from the launch ...