Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Büyük sanatçıların vatanı yoktur.
- Great artists have no country.
Onun farkında olmak zorundayız.
- We have to be aware of that.
Giderlerimize dikkat etmek zorundayız.
- We have to be careful with expenses.
Eğer zayıflamak istiyorsan ne yediğine dikkat etmek zorundasın.
- If you want to lose weight, you'll have to be careful about what you eat.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Sıkılmak bir günahtır.
- To be bored is a sin.
Dikkatli olmak zorundasın.
- You've got to be careful.
Artık dikkatli olmak zorundayım.
- I have to be careful from now on.
Sakin ol ve rahat ol.
- Calm down and be cool.
Sakin olmaya çalışıyor.
- He's trying to be cool.
Sakin ol ve rahat ol.
- Calm down and be cool.
Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.
- I don't want to be involved in this affair.
Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
- Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Sadece bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- I just want to be left alone for a while.
Cornelius Gurlitt Naziler tarafından çalınan 1400 sanat eserini dairesinde saklamıştı.
- Cornelius Gurlitt had hidden 1400 works of art stolen by the Nazis in his apartment.
Bir Japon iş adamı 200 milyon yene bir sanat eseri satın aldı.
- A Japanese businessman bought the artwork for 200 million yen.
Sekiz yaşındayken bir resim okuluna kaydoldum.
- I enrolled in an art school when I was eight.
Sanatçı her zaman yalnız resim yapmıştır.
- The artist always painted alone.
Dolaylı çevirileri yorumlarken dikkatli ol. Cinsiyetler değişmiş olabilir.
- Be careful interpreting indirect translations. Genders may have changed.
Onu kızdırmamak için dikkatli olmalısın.
- You must be careful not to make him angry.
Tom nasıl sessiz olacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know how to be quiet.
Tom Mary'ye sessiz olmasını söyledi.
- Tom told Mary to be quiet.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
İnsanlar dürüst olan birine alışkın değildir.
- People are not used to someone being honest.
Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.
- Being an orphan, my father had to start earning money at ten.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.
- As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other.
Ben ikinci kez doğacak olsam Kanadalı olmak isterim.
- If I were to be born a second time, I would like to be Canadian.
Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
- Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
Son dersin ne zaman bitecek?
- What time will your last class be over?
Bu yaz günü çok çabuk bitecek!
- This summer's day will be over all too soon!
Please be quiet, baby is sleeping.
It had been six days since his departure, when I received a letter from him.
We liked to chat while we were eating.
François Mitterrand was president of France from 1981 to 1995.
He is gone.
The dog was drowned by the boy.
3 times 5 is fifteen.
Today is the second, so I guess next Tuesday must be the tenth.
I have been to Spain many times.
He was five-eight.
He looks twelve, but is actually thirteen, and will turn fourteen next week.
To be or not to be, that is the question.
It is in the eighties outside, and next week it is expected to be in the nineties! (Fahrenheit degrees).
Why is it so dark in here?.
Mary and John, are you listening?.
Mary, where are you going?.
We are not coming.
They are here somewhere.
A physician was immediately sent for; but on the first moment of beholding the corpse, he declared that Elvira's recovery was beyond the power of art.
There is a debate as to whether graffiti is art or vandalism.
They must be like the last group who stayed.
If he's like I don't want to, then be like Pretty please! - it means a lot to me.
If you want to give it a try, be my guest!.
I've been off drugs for almost a month.
She's on vacation, so she'll be off the net for another week.
I'm off — see you later!.
When Suzie asked if she could borrow John's bicycle, John said, Be my guest..
They have lost 10 games in a row since their winning streak ended.
- Onların galibiyet serileri bittiği için art arda 10 oyun kaybettiler.
This may end up being somebody else's problem.
- Bu belki artık bir başkasının sorunu olmayabilir.
Food prices have surged.
- Gıda fiyatları arttı.
The Great Depression triggered a great surge in crime.
- Büyük Buhran, suçta büyük bir artışa neden oldu.
Travel agencies' profits soared.
- Seyahat acentalarının gelirleri arttı.
The company's profits soared.
- Şirketin kazancı arttı.
The number of students going abroad to study is increasing each year.
- Öğrenim yapmak için yurtdışına giden öğrenci sayısı her yıl artmaktadır.
This town is increasing in population.
- Bu kasabanın nüfusu artıyor.