Public pressure forced the army to act.
- Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
The pressure for tax reform is growing.
- Vergi reformu için baskı artıyor.
Despite his restraint, he agreed to it.
- Onun baskısına rağmen, o, onu kabul etti.
Fight oppression, claim your freedom.
- Baskıya direnin, özgürlüğünüzü talep edin.
Many have long suffered oppression and hardship under colonialism.
- Birçoğu sömürgecilik altında uzun süre baskı ve zorluktan çekti.
The first printing machine was invented by Gutenberg.
- İlk baskı makinesi Gutenberg tarafından icat edilmiştir.
Why did you put off the printing of my book?
- Benim kitabımın baskısını niçin erteledin?
I want to buy a copy of the book, but it is out of print.
- Kitabın bir kopyasını almak istiyorum ama baskısı tükenmiş.
Why did you put off the printing of my book?
- Benim kitabımın baskısını niçin erteledin?
I work better under pressure.
- Baskı altında daha iyi çalışırım.
The pressure for tax reform is growing.
- Vergi reformu için baskı artıyor.
I was forced to sign my name.
- Adımı imzalamam için bana baskı yapıldı.
Public pressure forced the army to act.
- Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
I didn't know there would be an Osaka edition.
- Bir Osaka baskısı olacağını bilmiyordum.
As far as I know, this is the latest edition.
- Bildiğim kadarıyla, bu son baskıdır.
The seed of revolution is repression.
- Devrimin tohumu baskıdır.
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force.
- Şimdiye kadar Amerika Birleşik Devletleri kendini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskıya devam etmektedir.
Yoshida, don't stress.
- Yoshida, baskı yapma.
Gravity stresses the human body.
- Yerçekimi insan vücuduna baskı yapıyor.
The rope broke under the strain.
- Halat baskı altında kırıldı.
Tom has been under a great deal of strain lately.
- Tom son zamanlarda büyük bir baskı altında.
A new serial will begin in next month's issue.
- Gelecek ayın baskısında yeni bir dizi başlayacak.
I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
- Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
There was a feeling of constraint in the room; no one dared to tell the king how foolish his decision was.
- Odada bir baskı hissi vardı; Hiç kimse krala kararının ne kadar aptalca olduğunu söylemeye cesaret etmedi.
He was coerced into helping the thieves.
- Hırsızlara yardım etmesi için baskı yapıldı.