Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
I quit playing the bass guitar.
- Ben bas gitar çalmayı bırakıyorum.
Please put a cassette in the VCR and press the record button.
- Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
This book is out of print.
- Bu kitabın baskısı tükendi.
This book will be printed next year.
- Bu kitap, gelecek yıl basılacak.
A lot of books are published every year.
- Her yıl bir sürü kitap basılır.
The first edition was published ten years ago.
- İlk baskı on yıl önce yayınlandı.
He pressed the brake pedal.
- O, fren pedaline bastı.
He pressed the button and waited.
- Butona bastı ve bekledi.
They'll keep pressing the foreman.
- Onlar ustabaşına baskı yapmaya devam edecekler.
I have a pressing feeling in my stomach.
- Midemde bir basınç hissi var.
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
Why did you put off the printing of my book?
- Benim kitabımın baskısını niçin erteledin?
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.