I play bass in a jazz band.
- Bir caz orkestrasında bas gitar çalıyorum.
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
I quit playing the bass guitar.
- Ben bas gitar çalmayı bırakıyorum.
Tom wants to buy a bass guitar, but he doesn't have enough money.
- Tom bir bas gitar almak istiyor ama yeterli parası yok.
He pressed me to stay a little longer.
- O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
This book is out of print.
- Bu kitabın baskısı tükendi.
This machine can print sixty pages a minute.
- Bu makine dakikada 60 sayfa basabilir.
The first edition was published ten years ago.
- İlk baskı on yıl önce yayınlandı.
He had a book on physics published.
- Fizikle ilgili bir kitap bastırdı.
He pressed the button and waited.
- Butona bastı ve bekledi.
She pressed her lips firmly together.
- Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
The union is pressing for a ten-percent pay hike.
- Sendika yüzde on oranında ücret zammı için baskı yapıyor.
I have a pressing feeling in my stomach.
- Midemde bir basınç hissi var.
Why did you put off the printing of my book?
- Benim kitabımın baskısını niçin erteledin?
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.