As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
- Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Would you please look after my dog tomorrow?
- Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
He looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.