bak.

listen to the pronunciation of bak.
Englisch - Türkisch

Definition von bak. im Englisch Türkisch wörterbuch

Bak
Bey, Türkçede erkeklerin kullandığı sanlardan birisidir. Diğerleri efendi, ağa, efe, çelebi, ağabey, amca, dayıdır. Eski Türkçedeki biçimi beğ idi
Türkisch - Türkisch

Definition von bak. im Türkisch Türkisch wörterbuch

BÂK
(Osmanlı Dönemi) f. Korku, havf, çekinme, sakınma
Englisch - Englisch

Definition von bak. im Englisch Englisch wörterbuch

BAK
Basic Aeronautical Knowledge, an initial theory course for trainee pilots
BAK
extension of a backup file (Computers)
bak
Arresting Cable Prefix (e g , BAK-9)
bak
Backup ( bak) - Older version of a batch-file, by using this files you can restore the previous version of such a file if you want that for some reason
bak
Back at KB, when you return
bak
A suffix for filenames indicating a backed-up file You can usually delete bak files, provided you make sure that you have the most recent version and will not be needing the backup at any stage
bak
Backup file
bak
Back At Keyboard
bak
a threatening predator, however, Kilrathi do not eat other predators, as they believe them to have an extremely foul taste
Türkisch - Englisch

Definition von bak. im Türkisch Englisch wörterbuch

bak
check it out
bak
look at

Every time I look at this picture, I think of my father. - Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.

As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds. - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.

bak
(Bilgisayar) lookup
bak
(Bilgisayar) look in

Look into that, would you? - Onun içine bak, ne dersin?

Look in the mirror, pal. - Aynaya bir bak dostum.

bak
look after

Lucy's mother told her to look after her younger sister. - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.

You should look after the children from time to time. - Zaman zaman çocuklara bakmalısın.

bak
{f} regarding
bak
{f} look

He looked at me and smiled. - O bana baktı ve gülümsedi.

Many nights did he spend, looking up at the stars. - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.

bak
{f} face

Seen at a distance, the rock looked like a human face. - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

She looked her child in the face. - O, karşısındaki çocuğuna baktı.

bak
have one's wits about one
bak
(abbr. for bakınız) see; cf. (compare)
bak
vide

Let me have a look at your video camera. - Video kamerana bir bakayım.

bak
behold
bak
or else
bak
{k} Till when
bak
{ü} lo
bak
{k} women's lib
bak
{k} Until when? till when
bak
{k} no way