As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.