As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
Look in the phone book.
- Telefon rehberine bakın.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
I'll look after the children while you go shopping.
- Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
He looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.