Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Look at this Japanese car.
- Bu Japon arabasına bak.
Look in the phone book.
- Telefon rehberine bakın.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
I'll never be able to look him in the face again.
- Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.