Definition von başka başka im Türkisch Englisch wörterbuch
- separately, one by one
- 1. separately, one by one. 2. different
- separately
- başka
- else
A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
- Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
Nobody else got hurt.
- Başka hiç kimse yaralanmadı.
- başka
- different
Am I that much different from everyone else?
- Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?
Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
- İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
- başka
- other
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
I had no other choice.
- Başka seçeneğim yoktu.
- başka
- another
It is difficult to translate a poem into another language.
- Bir şiiri başka bir dile çevirmek zordur.
Another ten minutes' walk brought us to the shore.
- On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
- bundan başka
- furthermore
- den başka
- aside from
- bundan başka
- further
- başka kelimelerle açıklamak
- paraphrase
- dikkati başka tarafa çekme
- distraction
- ilgisini başka tarafa çekme
- diversion
- başka
- beside
There was no one there besides me.
- Orada benden başka kimse yoktu.
Did Mary have any other children besides Jesus?
- Mary'nin İsa dışında başka çocukları var mı?
- başka
- other than
Tom doesn't know anything about Mary, other than her name.
- Tom, onun adından başka Mary hakkında bir şey bilmiyor.
It's unlikely that anyone other than Tom would be interested in buying this.
- Tom'dan başkasının bunu almayı istemesi pek olası değil.
- başka
- forth
- başka bir
- another
- başka kelimelerle ifade etmek
- reword
- başka tarafa döndürmek
- turn away
- başka yöne çekmek
- divert
- bundan başka
- moreover
- bundan başka
- additionally
- etrafı başka devlet ya da devletlerle çevrili ülkeler
- (Hukuk) enclaves
- İş başka dostluk başka
- Business is business
- başka
- but
It was nothing but a joke.
- Bu şakadan başka bir şey değildi.
We had no choice but to leave the matter to him.
- Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- başka bir yere göndermek
- send away
- başka hiç kimse
- no one else
- başka numara yönlendirmek
- forward
- başka numaraya yönlendirmek
- (Bilgisayar) forward
- benden başka herkes
- everyone but me
- daha başka
- else
- -dan başka
- From other
- Güle başka isim verseler de yine gül
- (Atasözü) A rose by another name would smell as sweet
- başka bir deyişle
- in other words
In other words, I don't like to work with him.
- Başka bir deyişle, onunla çalışmayı sevmiyorum.
In other words, be very careful.
- Başka bir deyişle çok dikkatli ol.
- başka bir deyişle
- that is to say
- başka birşekilde
- in another way
- başka birşey
- anything else
- başka dilden alınmış kelime
- a loanword is a word borrowed from one language and incorporated into another
- başka dilden alınmış kelime
- loan word
- başka dilden alınmış kelime
- loanword
- başka safhaya geçmek
- move to another phase
- başka yol yoktu
- there was no other way
- başka çözüm yolu
- another solution
- başka şehre gitmek
- go to other city
- bilgisayarı ile başka bir sistemi bozan kullanıcı
- hacker
- bir başka deyişle
- In other words
- iskambilde sinek işaretine verilen bir başka ad
- another name given to the point of playing fly
- iskambildeki karo rengine verilen bir başka ad
- Playing another name given to the tile color
- Allah bir dediğinden başka / gayri sözüne inanılmaz
- (Konuşma Dili) He is a habitual liar
- aklı başka yerde
- a long way off
- aktarmak (bir başka yere)
- transpose to
- akılını başka yere vermek
- to let one's mind wander
- başka
- apart from
Apart from Barack Obama, all US presidents were white.
- Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.
Apart from his parents, no one knows him very well.
- Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.
- başka
- except, apart (from), other (than)
- başka
- except
Nothing could be done, except wait.
- Beklemekten başka, bir şey yapılamazdı.
I know nothing except that she left last week.
- Geçen hafta ayrıldığından başka bir şey bilmiyorum.
- başka
- excepting
- başka
- alternative
We had no alternative but to fight.
- Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
We have no alternative but to work.
- Çalışmaktan başka alternatifimiz yok.
- başka
- barring
- başka
- other, another, different
- başka
- slang gypsy
- başka
- distinct
- başka
- hetero
- başka
- another; other; different; else
- başka
- save
The President had the power to save the men from execution at the stroke of a pen.
- Başkanın adamları ipten alacak gücü vardı, bir kalem oynatmaya bakardı iş.
Nothing but a miracle can save her now.
- Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.
- başka
- saving
- başka
- otherwise
I thought it was a good book, but Jim thought otherwise.
- Ben onun iyi bir kitap olduğunu düşünmüştüm fakat Jim başka türlü düşündü.
I could not have done otherwise.
- Başka türlü yapamazdım.
- başka ad
- alias
- başka alfabe ile yazmak
- transliterate
- başka alfabeyle yazma
- transliteration
- başka anlam vermek
- explain away
- başka bir otel tavsiye eder misiniz
- Can you recommend another hotel
- başka bir tane
- another
I don't like this shirt. Show me another.
- Bu gömleği sevmiyorum. Bana başka bir tane göster.
I don't like this room. May I have another one?
- Bu odayı sevmiyorum. Başka bir tane alabilir miyim?
- başka bir tane gösterin lütfen
- Please show me another one
- başka bir yere
- somewhere else
Could you put this bag somewhere else?
- Bu çantayı başka bir yere koyar mısın?
We have to go somewhere else.
- Başka bir yere gitmemiz gerekiyor.
- başka bir zaman
- another time
- başka bir çift denemek ister misiniz
- Do you want to try on another pair
- başka bir ülkede oturan mal sahibi
- absentee
- başka bir şey
- another thing
- başka bir şey yok
- phr
- başka biraz düzgün yer var mı
- Do you have a more level spot
- başka biri
- someone else; another person, another
- başka biri
- somebody else
- başka biri
- another, someone else
- başka birinin
- somebody elses
- başka biçim
- variant
- başka biçimde
- other
- başka biçimde
- differently
- başka biçimde anlatmak
- retell
- başka dilde yazmak
- write or spell in the alphabet of another language
- başka dilde yazmak
- transliterate
- başka dilden alınan sözcük
- loan word
- başka dilden alınan sözcük
- word which is taken from another language
- başka dilden alınmış kelime
- borrowed word
- başka dinden biri ile evlilik
- marriage in which the husband and wife are of different religions or races
- başka dinden biri ile evlilik
- mixed marriage
- başka dünyalar
- other worlds
- başka dünyalı
- otherworldly
- başka eve taşınma
- flit
- başka eve taşınmak
- flit
- başka eyaletten olan
- out of state
- başka gemiye aktarmak
- transship
- başka hastalığa karışan
- intercurrent
- başka hiç kimse
- nobody else
- başka iklime ait
- exotic
- başka ilgi çekici neler var
- What other interesting things are there to see
- başka işi yok mu?
- Doesn't he have anything better to do?
- başka kaba boşaltmak
- pour off
- başka kimse
- nobody else
There's nobody else in the room.
- Odada başka kimse yok.
Nobody else was involved in the murder.
- Cinayete başka kimse karışmadı.
- başka kimseyi konuşturmamak
- monopolize the conversation
- başka konuyla
- otherwise
- başka olmak
- to differ from
- başka organlara bulaşma
- metastasis
- başka renk kâğıt oynamak
- renounce
- başka renkleri var mı
- Do you have it in any other colors
- başka sözcüğün yerine geçen sözcük
- substitute
- başka tarafa yönlendirmek
- redirect
- başka tarafa çekmek
- distract
- başka tarafa çevirmek
- avert
- başka türlü
- other
I tried to convince Tom otherwise.
- Tom'u başka türlü ikna etmeye çalıştım.
Now that I am a teacher, I think otherwise.
- Mademki ben bir öğretmenim, başka türlü düşünüyorum.
- başka türlü
- else
Tom can't really do much else.
- Tom gerçekten çok başka türlü yapamaz.
- başka türlü
- differently; otherwise
- başka türlü göstermek
- dissemble
- başka yerde
- otherwhere
- başka yerde kalmak
- stay away
- başka yere
- elsewhere
Tom went shopping elsewhere.
- Tom başka yere alışverişe gitti.
We must look elsewhere.
- Başka yere bakmalıyız.
- başka yere dikmek
- transplant
- başka yere götürmek
- remove
- başka yere yerleşmek
- transmigrate
- başka zaman
- else
- başka zamanda
- otherwhile
- başka çare olmamak
- there is nothing (else) for it (but to do sth)
- başka şekilde talimat verilmemişse
- (Askeri) unless otherwise directed
- başka şeyler arasında
- (Hukuk) interalia
- başka şirket hisselerine yatırım yapan şirket
- mutual fund
- belki başka zaman
- Maybe next time
- bir başka yöne yönelmek
- canalise
- bir devlet ülkesinin bir bölümünün tamamen başka bir devlet ülkesince çevrilmesi
- (Hukuk) enclave
- bu uçuş başka bir şehirde konaklama yapıyor mu
- Does the flight make a layover in another city
- bundan başka
- besides
- bundan başka
- farther
- bundan başka
- by the same token
- bundan başka
- at that
- bundan başka
- other
Do you have this in other sizes?
- Bundan başka boyutlarda var mı?
Don't do anything other than this.
- Bundan başka herhangi bir şey yapma.
- bundan başka
- besides; moreover
- bundan başka
- no other
- bundan başka
- besides, furthermore, in addition, moreover
- cıva ile bir başka madeni karıştırma
- amalgamation
- daha önemli başka bir iş yüzünden yapmamak
- overslaugh
- den başka
- save
- den başka
- but the
- den başka
- saving
- den başka
- all but
- dikkati başka yöne çekmek
- draw a red herring across the path
- dikkati başka yöne çekmek için söylenen söz
- red herring
- dikkatleri başka yöne çekmek
- start a hare
- dostluk başka, alışveriş başka
- (Atasözü) Friendship is one thing, business is another
- eyaletin başka eyaletler arasında kalan uzantısı
- panhandle
- gölge etme, başka ihsan istemem
- Don't bother me; that's all I ask of you
- hastalığı vücudun başka bir bölümüne taşıyan ilaç
- revulsive
- hastalığın başka bir hastalıkla karışması
- complication
- her biri başka bir hava çalmak
- for everyone (in a group) to behave and think differently from everyone else (in that group); for everyone to have a different opinion
- herkes başka bir hava çalıyor
- (Konuşma Dili) Nobody is paying any attention to anybody else
- içeri sığmayanların başka yerde toplanması
- overflow meeting
- kendini başka türlü göstermek
- personate
- kendini başka türlü tanıtma
- personation
- kuşsütünden başka her şey var
- (Konuşma Dili) There's everything you can think of to eat
- mürekkep kelimenin içine başka bir kelimenin sokulması
- tmesis
- o şu anda başka hatta görüşüyor
- He's on another line now
- olduğundan başka görünmek
- masquerade
- ruhun başka vücuda geçmesi
- metempsychosis
- ruhun başka vücutla yeniden dünyaya gelmesi
- reincarnation
- senden başka hiç kimse
- no other than you
- sigortaya başka birini daha katmak
- reinsure
- suç anında başka yerde olduğu iddiası
- alibi
- suç anında başka yerde olduğunu kanıtlamak
- establish one's alibi
- suç mahallinden başka yerde
- alibi
- tamamen başka
- quite another
- uzayda başka gemiye kenetlemek
- dock
- yakında başka bir otel var mı
- Is there another hotel nearby
- yeri başka olmak
- (for someone) to be a very special friend, have a special place in one's heart, be one of one's most intimate friends: Rakım için Süheyla'nın yeri başka. Süheyla has a very special place in Rakım's heart
- yerine başka bir şey koyarak iptal etme
- supersession
- üzerine başka resim yapmak
- repaint