The Panama Canal connects the Atlantic with the Pacific.
- Panama Kanalı Atlantiği Pasifikle bağlar.
This expressway connects Tokyo with Nagoya.
- Bu otoban Tokyo'yu Nagoya ile bağlar.
You will never enter heaven unless you give up all your riches, position, and earthly ties.
- Tüm zenginliğinden, pozisyonundan ve dünyevi bağlarından vaz geçmedikçe asla cennete girmeyeceksin.
The two families have very close ties.
- İki ailenin çok yakın bağları var.
With your connections, you should be able to find a job for Tom.
- Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.
He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
Tom linked to my website from his blog.
- Tom bloğundan benim siteme bağlandı.
Which is longer, a single bond or a double bond?
- Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?
You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.
He demanded that the savage dog be kept tied up.
- O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
We were tied to our decision because we signed the contract.
- Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
Mary felt guilty about yelling at her daughter.
- Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
Your daughter is a drug addict.
- Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
I showed Tom how to tie some knots.
- Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
A chain is made up of many links.
- Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
All living things are connected in one chain of being.
- Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
Tom bought new laces for his shoes.
- Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
She wasn't able to contact him by phone.
- O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.
How did you make contact?
- Nasıl bağlantı kurdun?
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
You were shouting at her and I don't like that.
- Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
He tore his ligament.
- O, bağ dokusunu yırttı.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
This agreement is binding on all of us.
- Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.
Your success depends upon whether you work hard or not.
- Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır.
Whether you will succeed or not depends on your efforts.
- Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.
He tied his dog up to the tree while he went into the store.
- O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı
Fasten your seat belt while driving.
- Araba sürerken emniyet kemerini bağla.
The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart.
- At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.
Mary tied the horses to the hitching post.
- Mary atları bağlama direğine bağladı.
Fasten your seatbelt.
- Emniyet kemerini bağla.
Fasten your seat belt.
- Emniyet kemerini bağla.
On Children's Day, more than 50 bicycles were donated.
- Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.
Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
- Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.