He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
You should cut off your connections with that group.
- O grupla bağlantıları kesmelisin.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
- ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
Which is longer, a single bond or a double bond?
- Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?
Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
He demanded that the savage dog be kept tied up.
- O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
We were tied to our decision because we signed the contract.
- Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
Your daughter is a drug addict.
- Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.
Mary felt guilty about yelling at her daughter.
- Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
I'm just a hindrance.
- Tam bir ayak bağıyım.
If you're not motivated, go back home. You'll just be a hindrance.
- Motive değilsen hemen eve dön. Sadece bir ayak bağı olacaksın.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
Tom knotted the rope securely.
- Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
All living things are connected in one chain of being.
- Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
Excuse me, your laces are untied.
- Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.
Tom bought new laces for his shoes.
- Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.
Have you ever donated blood?
- Sen hiç kan bağışladın mı?
I didn't donate blood.
- Kan bağışında bulunmadım.
She wasn't able to contact him by phone.
- O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.
I think it's time for me to contact her.
- Sanırım onunla bağlantı kurmamın zamanıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
I feel a strong attachment to this house.
- Bu eve güçlü bir sevgi bağı hissediyorum.
I like being independent.
- Bağımsız olmayı severim.
You were shouting at her and I don't like that.
- Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong.
- Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.
Your success depends on whether you pass the STEP examination or not.
- Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.
For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.
- Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.
Hold this while I tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart.
- At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.
He hitched the caravan to his car.
- O, karavanı arabasına bağladı.
Please fasten your seat belt.
- Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.
Fasten your seat belt.
- Emniyet kemerini bağla.
Thank you for the link.
- Bağlantı için teşekkürler.
Thank you very much for your generous donation.
- Cömert bağışın için çok teşekkür ederim.
OK, take your blindfold off.
- Tamam, göz bağını çıkar.
Tom took off the blindfold.
- Tom göz bağını çıkardı.