bırakmayan

listen to the pronunciation of bırakmayan
Türkisch - Englisch
retentive
Having power to retain; as, a retentive memory

Nor airless dungeon, nor strong links of iron, Can be retentive to the strength of spirit. Shak.

{a} able to retain, faithful
If you have a retentive memory, you are able to remember things very well. Luke had an amazingly retentive memory. a retentive memory or mind is able to hold facts and remember them anal
That which retains or confines; a restraint
{s} tending to keep possession; tending to hold, tending to maintain; having a good memory
tending to retain; "a retentive memory"; "soils retentive of moisture"
tending to retain; "a retentive memory"; "soils retentive of moisture
bırak
drop out

Unfortunately, I had to drop out of college because I couldn't afford the tuition. - Maalesef okul ücretini göze alamadığım için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım.

Tom decided to drop out of school and work full-time. - Tom okulu bırakmaya ve tamgün çalışmaya karar verdi.

bırak
forgone
iz bırakmayan
trackless
bırak
(Konuşma Dili) cheese it
bırak
(Bilgisayar) drop

I dropped out of school when I was in the 7th grade. - Yedinci sınıftayken okulu bıraktım.

Please drop me off at the station. - Lütfen beni istasyona bırak.

bırak
(Bilgisayar) dismiss
bırak
let him have his say
bırak
let it be
bırak
{f} releasing

I'm releasing the prisoners. - Tutukluları serbest bırakıyorum.

We're releasing all the sentences we collect under the Creative Commons Attribution license. - Topladığımız tüm cümleleri Creative Commons Attribution lisansı altında serbest bırakıyoruz.

bırak
{f} quitted
bırak
relinquish
bırak
{f} relinquishing
bırak
quit

He decided to quit smoking. - Sigarayı bırakmaya karar verdi.

I've quit using French with you. - Seninle Fransızca kullanmayı bıraktım.

bırak
let out
bırak
let alone

I can't even walk, let alone run. - Koşmayı bırak, yürüyemiyorum bile.

I was too exhausted to think, let alone study. - Bırak ders çalışmayı, düşünmek için bile bitik durumdaydım.

bırak
let alone şöyle dursun
bırak
chuck it!
bırak
stop it

I should've tried to stop it. - Onu bırakmayı denemeliydim.

bırak
cut it out!
bırak
drop it!

We've been talking about this for hours. Can we just drop it? - Bunun hakkında saatlerdir konuşuyoruz. Bırakabilir miyiz?

bırak
unhand
bırak
forgo

Tom forgot to release the brake. - Tom freni bırakmayı unuttu.

After the interruption I went back to my reading but forgot where I'd left off. - Kesintiden sonra tekrar okumaya döndüm ama nerede bıraktığımı unuttum.

bırak
cut it out
bırak
forwent
bırak
maroon
bırak
chuck it
bırak
foregoing
bırak
{f} drop it

We've been talking about this for hours. Can we just drop it? - Bunun hakkında saatlerdir konuşuyoruz. Bırakabilir miyiz?

mirasçıya bir şey bırakmayan
inofficious
peşini bırakmayan kimse
heeler
yakasını bırakmayan
besetting
bırakmayan
Favoriten