The growth rate of the Japanese economy will top 0.7% this year.
- Japon ekonomisinin büyüme hızı bu yıl % 0.7'yi geçecek.
Chinese officials say economic growth has dropped to a three-year low because of the world economy.
- Çinli yetkililer ekonomik büyümenin dünya ekonomisinden dolayı üç yıl içinde en düşük seviyesine düştüğünü söylüyor.
Which is more important, economic development or environmental protection?
- Hangisi daha önemlidir, ekonomik büyüme mi yoksa çevrenin korunması mı?
Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
- Değişim bazen zor olabilir, ancak yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişme aracı olabilir.
Price increases explain the difference between the real and nominal growth rates.
- Fiyat artışları reel ve nominal büyüme oranları arasındaki farkı açıklar.
The rate of growth is growing exponentially.
- Büyüme hızı katlanarak büyüyor.
The list keeps growing.
- Liste büyümeye devam ediyor.
The construction of a highway will contribute to the growth of the suburbs.
- Ana yollar banliyölerin büyümesine katkıda bulunacaktır.
Love began to grow between the two.
- Aşk iki kişi arasındaki büyümeye başladı.
In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers.
- Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.
Can S. Jobs bring back the magic to Disney?
- S.Jobs Disney'e büyüyü geri getirebilir mi?
There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
- Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.
In order to grow well, these plants need soil that does not contain too much moisture.
- İyi büyümek için, bu bitkilerin çok fazla nem içermeyen toprağa ihtiyacı var.
Tom was lucky to grow up bilingual.
- Tom iki dilli büyümek için şanslıydı.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
She put him under a spell.
- O, ona bir büyü yaptı.
That baby has charming eyes.
- Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
She is a charming woman.
- O büyüleyici bir kadındır.
Studying languages is my biggest fascination and hobby.
- Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.
The wizard enchants the castle, protecting it from harm.
- Sihirbaz zarardan korumak için şatoyu büyülüyor.
Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
- Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
Tom was accused of practicing witchcraft.
- Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.
The pentagram is an important symbol in witchcraft.
- Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
I want to be a pilot when I grow up.
- Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.
I want to be somebody when I grow up.
- Büyüdüğümde ben önemli biri olmak istiyorum.
Sandra has grown up to be a beautiful woman.
- Sandra büyüdüğünde güzel bir kadın oldu.
He is, as it were, a grown up baby.
- O, adeta, büyümüş bir bebek.
My baby is also eight months old, is healthy and is growing by leaps and bounds.
- Ayrıca,bebeğim sekiz aylık,sağlıklı ve çabucak büyüyor.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
If you want to grow up, you have to drink a lot of milk.
- Büyümek istiyorsan, çok süt içmek zorundasın.
Tom was lucky to grow up bilingual.
- Tom iki dilli büyümek için şanslıydı.
Tom has a lot of dizzy spells.
- Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
She's a glamorous girl.
- O büyüleyici bir kız.
Grandmother believes that Chinese medicines are the best.
- Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.
There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet.
- Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.
He is one of the greatest artists in Japan.
- Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
If you want to grow up, you have to drink a lot of milk.
- Büyümek istiyorsan, çok süt içmek zorundasın.
Boston was a great place to grow up.
- Boston büyümek için harika bir yerdi.
They don't want to grow old.
- Büyümek istemiyorlar.
If you want to grow up, you have to drink a lot of milk.
- Büyümek istiyorsan, çok süt içmek zorundasın.