Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

büyülenmiş

listen to the pronunciation of büyülenmiş
Türkisch - Englisch
bewitched
fascinated

Tom was fascinated by Mary's story. - Tom Mary'nin hikayesinden büyülenmişti.

Tom seemed to be fascinated. - Tom büyülenmiş gibi görünüyordu.

spellbound
enthralled
entranced
büyüle
enthrall

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
fascinate

We were fascinated by her voice. - Biz onun sesinden büyülendik.

I'm fascinated by cats. - Kediler tarafından büyülendim.

büyüle
enchant

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once. - Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.

büyüle
{f} charming

That baby has charming eyes. - Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.

Tom is charming and irresistible. - Tom büyüleyici ve dayanılmaz.

büyüle
{f} bewitched

The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. - Gölün hanımı, Merlin'i büyüledi ve onu bir ağacın gövdesinde tuzağa düşürdü.

büyüle
{f} ravishing

Mary looked ravishing. - Mary büyüleyici görünüyordu.

She looked ravishing. - O büyüleyici görünüyordu.

büyüle
{f} enthralling
büyüle
enthral

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
{f} fascinated

I'm fascinated by cats. - Kediler tarafından büyülendim.

Tom and Mary are fascinated by Japanese anime. - Tom ve Mary Japon çizgi filmi tarafından büyülendi.

büyüle
{f} captivating

I was up all night reading the captivating book my grandfather gave me. - Dedemin bana verdiği büyüleyici kitabı okumak için tüm gece oturdum.

He's a captivating speaker. - O büyüleyici bir konuşmacı.

büyüle
{f} enchanting

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

Mary was the most enchanting creature that Tom had ever seen. - Mary, Tom'un şimdiye kadar gördüğü en büyüleyici yaratıktı.

büyüle
ravish

She looked ravishing. - O büyüleyici görünüyordu.

Mary looked ravishing. - Mary büyüleyici görünüyordu.

büyüle
{f} fascinating

I found the subject fascinating. - Konuyu büyüleyici buldum.

Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese. - Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.

büyüle
{f} charm

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

They were all charmed by her song. - Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.

büyüle
charmed

It was his story of adventure that charmed us all. - Bizi büyüleyen onun macera hikayesiydi.

They sat still as if they were charmed by the music. - Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.

büyüle
{f} bewitching
büyüle
captivated

You captivated me, dear. - Beni büyüledin, aşkım.

büyüle
spellbind
büyüle
entrance

I was simply entranced by the beauty of her face. - Ben sadece onun yüzünün güzelliği tarafından büyülendim.

Tom was entranced by Mary's singing. - Tom Mary'nin şarkı söylemesinden büyülendi.

büyüle
hex
büyüle
spellbound
büyüle
enthralled

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
entranced

I was simply entranced by the beauty of her face. - Ben sadece onun yüzünün güzelliği tarafından büyülendim.

Tom was entranced by Mary's singing. - Tom Mary'nin şarkı söylemesinden büyülendi.

büyüle
bewitch

I can teach you how to bewitch men. - Ben erkeklerin nasıl büyüleneceğini size öğretebilirim.

The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. - Gölün hanımı, Merlin'i büyüledi ve onu bir ağacın gövdesinde tuzağa düşürdü.

büyülenmiş
Favoriten