büyüksün

listen to the pronunciation of büyüksün
Türkisch - Englisch
get older
büyük
large

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

Osaka is the second largest city of Japan. - Osaka, Japonya'nın ikinci en büyük şehridir.

büyük
grand

My grandfather died shortly after my birth. - Büyükbabam benim doğumumdan kısa bir süre sonra öldü.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

büyük
major

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

The new law was a major reform. - Yeni yasa büyük bir reformdu.

büyük
great

To our great surprise, he suddenly resigned. - Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.

England and Scotland were unified on May 1, 1707, to form the Kingdom of Great Britain. - İngiltere ve İskoçya, 1 Mayıs 1707'de birleşti ve Büyük Britanya Krallığı'nı oluşturdu.

büyük
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

This is the biggest hotel in this city. - O bu şehirdeki en büyük oteldir.

büyük
long

My grandfather lived a long life. - Büyük babam uzun bir hayat yaşadı.

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

büyük
huge

She lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

büyük
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

büyük
capital

Write your name in capital letters. - Adınızı büyük harflerle yazın.

You must begin a sentence with a capital letter. - Cümleye büyük harfle başlamalısın.

büyük
{s} exalted
büyük
{s} mighty
büyük
high

A big title does not necessarily mean a high position. - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.

We have given your order highest priority. - Siparişinize en büyük önceliği verdik.

büyük
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

büyük
large scale

It seems the rural area will be developed on a large scale. - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

büyük
{s} older

He's three years older than I am. - O benden üç yaş daha büyük.

A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors. - Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.

büyük
expansive
büyük
voluminous
büyük
eldest

The eldest son succeeded to all the property. - En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.

Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy. - En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.

büyük
bigger

Bigger is not always better. - Daha büyük her zaman daha iyi değildir.

Tom is bigger than me. - Tom benden daha büyük.

büyük
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

büyük
ranch

There are about 500 cattle on the ranch. - Çiftlikte yaklaşık 500 büyükbaş hayvan var.

Layla was the owner of the largest ranch in the area. - Leyla bölgedeki en büyük çiftliğin sahibiydi.

büyük
oldest

Tom definitely had problems with his oldest son. - Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.

My grandmother is the oldest in this town. - Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.

büyük
hamper
büyük
{i} senior
büyük
outsize
büyük
colossal
büyük
singular
büyük
stupendous
büyük
towering
büyük
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

büyük
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
profound
büyük
(Tıp) hypertrophic
büyük
burning
büyük
(Bilgisayar) more

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle. - Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.

büyük
sumptuous
büyük
widely
büyük
legend
büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

büyük
edifice
büyük
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük
tremendous

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

büyük
ample
büyük
considerable

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

büyük
bulky

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

büyük
redoubtable
büyük
{s} precious
büyük
massive

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.

büyük
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

büyük
prize

The grand prize is a kiss from the princess. - Büyük ödül prensesten bir öpücüktü.

Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize. - Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.

büyük
no end of
büyük
untold
büyük
grown-up
büyük
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

büyük
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

Büyük
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

Büyük
the older
büyük
the biggest
büyük
a great
büyük
great of
büyük
the greatest

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband. - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

büyük
greater

Our friendship is greater than our quarrels. - Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

büyük
the great

I think Beethoven is the greatest composer who ever lived. - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

büyük
the largest
büyük
a big
Büyük
(Tıp) magnus
büyük
important; grand, chief, major
büyük
healthy

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

His grandfather is still very healthy for his age. - Büyükbabası yaşına göre hâlâ oldukça sağlıklı.

büyük
great, grand, exalted
büyük
extended
büyük
macro
büyük
megalo
büyük
capacious
büyük
old; older, senior
büyük
Cyclopean
büyük
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

büyük
magniloquent
büyük
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
büyük
elder

My elder son is Lech Zaręba. - En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.

My elder daughter Magdalena is like an angel. - Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.

büyük
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
büyük
big, large
büyük
no end
büyük
mega
büyük
keen
büyük
out

Tom doesn't have much interest in outdoor sports. - Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

büyük
enormous

He lives in an enormous house. - O, çok büyük bir evde yaşar.

The damage from the typhoon was enormous. - Tayfundan gelen hasar büyüktü.

büyük
almighty
büyük
{s} stout
büyük
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

büyük
crying
büyük
hard

He works hard to support his large family. - O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.

He worked hard to support a large family. - O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.

büyük
walloping
büyük
bough

She bought him a camera that was too big to fit in his shirt pocket. - Ona, gömlek cebine sığmayacak kadar büyük bir kamera aldım.

This desk, which I bought yesterday, is very big. - Dün aldığım bu masa çok büyük.

büyük
majuscule
büyük
{s} sublime
büyük
extensive

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

büyük
star

Stars are big, because they're hot; when their fuel is exhausted, they collapse. - Yıldızlar büyüktür, çünkü onlar sıcaktır; onların yakıtı bittiğinde, onlar çökerler.

For a start, I visited Jerusalem - a sacred place for three major religions. - Başlangıç için Kudüsü ziyaret ettim-üç büyük din için kutsal bir yer.

büyük
{s} swingeing
büyük
bongo
büyük
goodly
Türkisch - Türkisch

Definition von büyüksün im Türkisch Türkisch wörterbuch

Büyük
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
Büyük
muhteşem
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
büyük
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
büyük
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
büyük
Çok, ortalamayı aşan
büyük
Üstün niteliği olan
büyük
Önemli
büyük
Niceliği çok olan
büyük
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
büyük
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
büyük
(Osmanlı Dönemi) azîme
büyük
(Osmanlı Dönemi) azıme