In Russian, nouns of foreign origin generally don't succumb to integration.
- Rusça'da yabancı kökenli isimler genellikle bütünleşmeye dayanamaz.
Working together, they cleaned the entire house in no time.
- Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.
This is my favorite track on the entire disc.
- Bu, bütün diskteki favori parçam.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
If it rains tomorrow, I will stay at home all day.
- Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.
Will he eat the whole cake?
- Bütün pastayı yiyecek mi?
Tom spent the whole day reading in bed.
- Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
This isn't completely wrong.
- O bütünüyle yanlış değil.
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross!
- Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!
You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross!
- Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!
The whole city is in panic.
- Bütün şehir panik içinde.
Everyone in the class is here today.
- Bugün bütün sınıf burada.
I have read every book in the library.
- Kütüphanedeki bütün kitapları okudum.
Grandma walked to the market to buy food for the whole family.
- Büyükanne bütün aileye yiyecek almak için markete gitti.
My grandmother told me about her whole life.
- Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.
My whole day was full of surprises.
- Bütün günüm sürprizlerle doluydu.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
Sami is still not entirely satisfied.
- Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
You're not entirely wrong.
- Sen bütünüyle hatalı değilsin.
We need to view this in its entirety.
- Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.
Examine the question in its entirety.
- Soruyu bütünü ile inceleyin.
I'm totally not exaggerating.
- Bütünüyle abartmıyorum.
Have you been totally honest with me?
- Bana karşı bütünüyle dürüst müydün?
It is warm there all the year round.
- Orada hava bütün yıl boyu sıcak.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
The life of Lincoln is read by children all over the world.
- Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.
There was peace all over the world.
- Bütün dünyada barış vardı.
I spent the whole afternoon chatting with friends.
- Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.
Tom spent the whole day reading in bed.
- Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.