Thus they decided that I was innocent.
- Böylece masum olduğuma karar verdiler.
A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy.
- Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti,
How dare you speak to me like that?
- Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
He is a gentleman and ought to be treated as such.
- O bir beyefendi ve böyle davranılması gerekiyor.
He is a scholar, and ought to be treated as such.
- O bir bilim adamı ve ona böyle davranılmalı.
In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
- Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
He often shuts himself up in the study and writes things like this.
- Sık sık kendini çalışma odasına kapatır ve böyle şeyler yazar.
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
We all wondered why she had dumped such a nice man.
- Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
We all wondered why she had dumped such a nice man.
- Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
- Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
He often shuts himself up in the study and writes things like this.
- Sık sık kendini çalışma odasına kapatır ve böyle şeyler yazar.
How dare you speak to me like that?
- Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
It's unusual for you to do something like that.
- Senin böyle bir şey yapman alışılmadık bir durum.
Can you think of anyone who would want to do this kind of thing?
- Böyle bir şeyi yapmak isteyecek birini düşünebiliyor musun?
In this kind of weather it's best if I stay at home and don't go outside.
- Böyle bir havada en iyisi evde kalıp dışarı çıkmamak.