I didn't feel like scolding her for being late.
- Geç kaldığı için canım onu azarlamak istemedi.
When she was late, I felt like scolding her, but I held my tongue.
- O geç kaldığında canım onu azarlamak istedi ama dilimi tuttum.
He took it for an implied rebuke.
- Anlaşilan onu bir azarlama zannetti.
Tom couldn't bring himself to scold Mary.
- Tom Mary'yi azarlamak için kendini ikna edemedi.
I didn't feel like scolding her for being late.
- Geç kaldığı için canım onu azarlamak istemedi.
The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
The director reprimanded you.
- Yönetmen seni azarladı.
He took it for an implied rebuke.
- Anlaşilan onu bir azarlama zannetti.
He was scolded by his mother.
- O, annesi tarafından azarlandı.
She scolds Terry as often as me.
- O, beni azarladığı kadar sık Terry'i azarlar.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.
The teacher lost his job because he cruelly berated students who made mistakes.
- Öğretmen işini kaybetti çünkü hata yapan öğrencileri acımasızca azarladı.
I gave it up after my father had given me a good scolding.
- Babam beni iyi bir azarladıktan sonra ondan vazgeçtim.
I was not scolding you.
- Ben seni azarlamıyordum.
My mother-in-law never passes up an opportunity to upbraid me over my decision to go into business for myself.
- Kayınvalidem kendim için işe gitme kararım üzerinden beni azarlama fırsatını asla kaçırmaz.
talk angrily to someone beacuse they have done something wrong.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.