ayrıl

listen to the pronunciation of ayrıl
Türkisch - Englisch
(Bilgisayar) sign out
(Bilgisayar) detach

Does detachment from the world really prevent suffering? - Dünyadan ayrılma acı çekmeyi gerçekten engelliyor mu?

leave

What time does the first train leave? - İlk tren ne zaman ayrılacak?

What time does the next train leave? - Sonraki tren ne zaman ayrılacak?

become disjoint
{f} disengaging
diverge

After school, their lives diverged. - Okuldan sonra onların yaşamları ayrıldı.

They walked along the road together until they reached the village, but then their paths diverged. - köye ulaşıncaya dek beraber yuruduler fakat sonra yolları ayrıldı

{f} leaving

He is leaving in three days. - O, üç gün içinde ayrılıyor.

They lost no time in leaving their home. - Evlerinden ayrılırlarken zaman kaybetmediler.

{f} departing
{f} dissent
depart from

The next train for the airport will depart from platform two. - Havaalanı için bir sonraki tren 2. platformdan ayrılacak.

got off
disengage
depart

Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure. - Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.

Do you know why he put off his departure? - Ayrılışını niçin ertelediğini biliyor musun?

{f} split up

Tom split up with Mary. - Tom Mary ile ayrıldı.

I heard Tom split up with Mary. - Tom'un Mary'den ayrıldığını duydum.

{f} splitting

Tom and Mary are splitting up. - Tom ve Mary ayrılıyorlar.

Did you hear about Tom and Mary splitting up? - Tom ve Mary'nin ayrılmaları hakkında bir şey duydun mu?

break away
{f} leaves

He always leaves home at seven. - O, her zaman saat yedide evden ayrılır.

Go and say goodbye to him before he leaves. - Git ve o ayrılmadan önce ona elveda de.

get off

What time do you usually get off from work? - Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?

What time do you usually get off your work? - Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?

take leave
unjoin
departed

Tom departed last Monday. - Tom geçen pazartesi günü ayrıldı.

She departed very soon. - O çok yakında ayrıldı.

ayır
break into
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

We must separate politics from religion. - Siyaseti dinden ayırmalıyız.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

I will love you for better for worse till death us do part. - Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.

Tom budgeted three hundred dollars for the party. - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

We should have phoned ahead and reserved a table. - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

I'd like to reserve a seat on this train. - Bu trende yer ayırtmak istiyorum.

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Because they had no time to spare, they hurried back to town. - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.

Since there wasn't much time to spare, she took a taxi. - Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

ayır
{f} separated

Tom separated the items into three piles. - Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
ayır
uncouple
ayır
unstuck
ayır
allocateto
ayır
sunder
ayır
unstick
ayır
differentiated
ayır
disengage
ayır
disengaged
ayır
seclude
ayır
secluded
ayır
unsphere
ayır
setapart
ayır
separateinto
ayır
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

ayır
splitinto
ayır
disarticulate
ayır
disjoined
ayır
zoning
ayır
distinguished

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other. - Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

dakika boş kalırsa ayrıl
(Bilgisayar) minutes of inactivity