He went home while it was still light.
- Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.
It's still light outside.
- Dışarısı hâlâ aydınlık.
It's too bright to sleep.
- Uyumak için çok aydınlık.
His room was brightly lit.
- Onun odası aydınlıktı.
His room was brightly lit.
- Onun odası aydınlıktı.
Things are clearer in the morning than in the evening.
- Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
It's not light enough in here to read.
- Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
- Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.
An intellectual is a person who has discovered something more interesting than sex.
- Bir aydın, seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş bir kişidir.
It looks like it is going to clear up soon.
- Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
A cup of coffee cleared my head.
- Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
Sunlight brightens the room.
- Güneş ışığı odayı aydınlatıyor.
My office is significantly brighter than yours.
- Benim bürom seninkinden önemli ölçüde daha aydınlıktır.
That's a very enlightened attitude.
- O, çok aydınlanmış bir tutum.
Her face was enlightened by happiness.
- Yüzü mutluluktan aydınlandı.
Joseph Goebbels was the Nazi minister of Public Enlightenment and Propaganda.
- Joseph Goebbels Kamu Aydınlatma ve Propaganda Nazi bakanıydı.
Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.