It's still light outside.
- Dışarısı hâlâ aydınlık.
It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
- Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
It's too bright to sleep.
- Uyumak için çok aydınlık.
My office is significantly brighter than yours.
- Benim bürom seninkinden önemli ölçüde daha aydınlıktır.
His room was brightly lit.
- Onun odası aydınlıktı.
Things are clearer in the morning than in the evening.
- Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
It's not light enough in here to read.
- Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
- Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.
An intellectual is a person who has discovered something more interesting than sex.
- Bir aydın, seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş bir kişidir.
It looks like it is going to clear up soon.
- Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
The sky cleared up soon after the storm.
- Fırtınadan kısa bir süre sonra gökyüzü aydınlandı.
The east was brightened by the rising sun.
- Doğu doğan güneşle aydınlandı.
The candles made the room bright.
- Mumlar odayı aydınlatıyor.
That's a very enlightened attitude.
- O, çok aydınlanmış bir tutum.
Her face was enlightened by happiness.
- Yüzü mutluluktan aydınlandı.
Every burned book enlightens the world.
- Yakılan her kitap dünyayı aydınlatır.
Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks.
- Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.