Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.
Maybe you could enlighten me.
- Belki beni aydınlatabilirsin.
María looked at the starry sky, with a quarter moon that illuminated that autumn night.
- María, sonbahar gecesini aydınlatan çeyrek ayı bulunan, yıldızlı gökyüzüne baktı.
Thousands of candles illuminated the church during the ceremony.
- Ayin sırasında binlerce mum kiliseyi aydınlattı.
Thousands of candles illuminated the church during the ceremony.
- Ayin sırasında binlerce mum kiliseyi aydınlattı.
Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
- Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.
The moon is lighting the room.
- Ay, odayı aydınlatıyor.
Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west.
- Neredeyse bütün siheuyanların ana binaları ve daha iyi aydınlatma için güneye bakan kapıları vardı.Bu yüzden hutongların bir çoğunluğu doğudan batıya doğru çalışırlar.
If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky?
- Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?
Enlightening the people is very easy.
- İnsanları aydınlatmak çok kolaydır.
France gave the United States the statue of Liberty Enlightening the World.
- Fransa Dünya'yı Aydınlatan Özgürlük heykelini Amerika Birleşik Devletleri'ne hediye etti.
Their comments were illuminating.
- Onların yorumları aydınlatıcıydı.
When I heard my teacher's illuminating explanation, it was as though I suddenly saw the light.
- Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.
Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks.
- Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.