I tripped on a stone, twisting my ankle.
- Bir taşa takıldım, ayak bileğimi incittim.
He twisted his ankle.
- O, ayak bileğini burktu.
He was wearing a long black coat that reached almost to his ankles.
- O neredeyse ayak bileklerine kadar uzanan uzun bir siyah ceket giyiyordu.
There were shackles around Tom's ankles.
- Tom'un ayak bileklerinde prangalar vardı.