I'd like to book a bedroom.
- Bir yatak odası ayırtmak istiyorum.
I have to book a hotel room.
- Otelde bir oda ayırtmak zorundayım.
I'd like to reserve a seat on this train.
- Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
I'd like to reserve a table for two.
- İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
We must separate politics from religion.
- Siyaseti dinden ayırmalıyız.
Our teacher separated us into two groups.
- Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
I will love you for better for worse till death us do part.
- Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
After ten years as business partners, they decided to part ways.
- İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
We have reserved a lot of food for emergencies.
- Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
- Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I'd like to reserve a seat on this train.
- Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
I'd like to reserve a table for four at six.
- Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Tom has time to spare.
- Tom'un ayıracak zamanı vardı.
Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
- Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
Our teacher separated us into two groups.
- Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.