ayır

listen to the pronunciation of ayır
Türkisch - Englisch
break into
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

make disconnected
make disjoint
{f} resolving
{f} segregated
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

{f} separate

You can't separate language from culture. - Dili kültürden ayıramazsınız.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

{f} part

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

spaced at
{f} isolated
{f} reserved

We have reserved a lot of food for emergencies. - Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

cut into
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

disconnect

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

isolate
separate into
{f} spaced
{f} reserve

I'd like to reserve a table for four at six. - Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

It's faster to reserve a taxi. - Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.

discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

sever from
demarcate
{f} abstract
{f} allocated
{f} parted
{f} parting
{f} spare

Is there any room to spare in your car? - Arabanızda ayıracak yer var mı?

Do you have much time to spare? - Ayıracak çok zamanın var mı?

disjoin
{f} separating

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

{f} separated

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

The policeman separated the two men who were fighting. - Polis kavga eden iki adamı ayırdı.

{f} discriminating
{f} detached
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

{f} abstracted
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

break down into
segregate
set apart
allocate to
uncouple
unstuck
allocateto
sunder
unstick
differentiated
disengage
disengaged
seclude
secluded
unsphere
setapart
separateinto
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

splitinto
disarticulate
disjoined
zoning
distinguished

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other. - Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

kaynak ayır
(Bilgisayar) reserve resources
çek-ayır
pull-apart
çek-ayır havza
(Coğrafya) pull-apart basin
ayır
Favoriten